RÜYA ÇAĞLA: "POPÜLERLİK KALICILIĞIN GARANTİSİ OLAMIYOR"

“Kendi halinde bir şeyler yapmaya çalışanın işi zor. Bir şekilde kendini göstermen gerekiyor. Oyunu kuralına göre oynamak her zaman geçerliydi. Yetmişlerde ve seksenlerde şarkını denetimden geçirip televizyona çıkmak önemliydi. Kural buydu. Doksanların başında pop patlaması yaşandı. O zamanki kural bir imajının olması ve TV kanallarında sıklıkla görünüp bunun altını çizebilmendi. Şimdi o insanların bir ikisi haricinde hiçbirinin popülerliğinin kalmadığını görüyoruz. Popüler olmak kalıcı olmanın garantisi olamıyor maalesef.”

 

Güzel sesiyle seksenli ve doksanlı yıllara damgasını vuran Rüya Çağla; “çoktandır müzik çalışmaları yapmasa da hala sevenlerinin belleğinde, kulağında ve gönlünde yerini koruyan” ender sanatçılardan biri. Keyifle okuyacağınızı düşündüğümüz röportajımıza verdiği cevaplarla sessizliğini bozan ve anlattıklarıyla “geçmişi çok iyi anlamlandırdığını ve bugünü bütün kodlarıyla gözlemlediğini” ortaya koyan sanatçı; “oyunu kuralına göre oynamak ve popülerlik peşinde koşmak” konusunda, “asıl olan daima şarkıdır. Güzel, lezzetli bir şarkı kural tanımaz, oyunu bozar” diyor. Genç olarak yaşadığı seksenleri, “birçok olumsuzluğa rağmen hayattan alacaklı olduğumuza inandığımız, yeniliklerle tanıştığımız, modaya pek bir uyduğumuz, henüz dijitalleşmediğimiz, henüz bu kadar yalnızlaşmadığımız, kalabalık, umutlu, coşkulu, müzikli, sinemalı, renkli yıllar” diye niteliyor.

“İLKOKUL MEZUNİYET GECESİNDE SAHNEYE ÇIKMIŞTIM”

– Şarkı söylemeye nasıl başladınız? Çocukken müziğe ilginiz var mıydı?
Çok net hatırlamasam da 4-5 yaşlarımdan itibaren şarkı söylediğimi biliyorum. O zamanlarıma tanık olan büyüklerim de “şu şarkıyı söylerdin, bu şarkıyı söylerdin” diyerek şarkı söylediğimin altını çizerler hep. Doğuştan ilgim varmış demek ki müziğe. Kendimi bilmeye başladığım yıllarda ise bu ilgi bir müzik dinleyicisi olarak şekillenmeye başladı. Oturduğumuz binada her evde bir pikap vardı. Bizim de vardı dolayısıyla. Komşu ablalar, ağabeyler müzik sevgisi olan kişilerdi. O yıllarda müzik evlerin ayrılmaz bir parçası gibiydi zaten. Plâk dönmezse, radyodan bir şarkı ya da türkü yükselirdi mutlaka. İhtiyaçtı adeta müzik. Çocuklar büyüklerin dünyasından ayrı tutulmazlardı kesinlikle. Böyle iç içe, müzikli bir sosyalleşme ortamının da katkısı olmuştur muhakkak. İlkokulu bitirirken mezuniyet gecesinde sahneye çıkmıştım. Şimdi geriye dönüp objektif olarak baktığımda, bir çocuk sesinin ötesinde çok güzel şarkı söylediğini görüyorum o sahnedeki küçük kızın. Keşke fotoğraflarım da olsaydı. Ne yazık ki ihmal etmişiz fotoğrafları almayı. Lise yıllarımda amatör olarak ilgimi sürdürdüm müziğe. Ufak tefek çalışmalarım oldu. Lise bittikten sonra ise aldığım bir teklif sonucu ilk albümüm çıktı. Bir bakayım, deneyeyim sonra da üniversiteye girerim düşüncesiyle başlamıştım. Başlayış o başlayış işte…

“ANKET DEFTERLERİNE ŞARKICI VE YAZAR OLMAK İSTEDİĞİMİ SÖYLEMİŞİM”

Rüya Çağla; Cem Karaca ve Barış Manço’nun kendisinde daha ayrı bir yeri olduğunu söylüyor. 

– Çocukluk ve ilk gençlik dönemlerinizde “kesinlikle şarkıcı olacağım” diyor muydunuz peki? Hayal ettiğiniz kişi olabildiniz mi?
Anket defterleri vardı o zamanlar, benim ilk gençliğimin olmazsa olmazı. Bir tür röportaj yapıyorduk arkadaşlarla aramızda. Defterini saklayan bir arkadaşım yıllar sonra gösterdiğinde bana, baktım ileride ne olmak istediğime dair bir soruyu şarkıcı diye yanıtlamışım. Yine aynı arkadaşımın bir diğer anket defterine de yazar olmak istediğimi yazmışım. Hayal ettiğim kişi olabildim mi? Bunlar hayalse eğer iki hayalim varmış demek ki. Şarkıcı olmaya dair kafamda belli kıstaslar, öykünmeler oluşturmadığım için bir profil çizmemiştim hiç. Hayalimi gerçeğe dönüştürdüm diyebilirim sadece. Darısı diğerinin başına.

– Çocukluğunuzdan bu yana etkilendiğiniz şarkıcılar kimlerdi?
Çocukluğumun ve ön gençliğimin çoğu sesi o güzel şarkılarıyla yer etmiştir hatıralarımda ve gönlümde. Sanırım bu her insan için geçerli. Bugün de her birini tıpkı o zamanlardaki gibi severim, dinlemekten hoşlanırım. Fakat Cem Karaca ve Barış Manço’nun yeri daha bir ayrıdır.

– Keşke ben söyleseydim dediğiniz şarkılar var mı?
Keşke ben söyleseydim değil de “keşke söyleseydim, albümde yer verebilseydim” şeklinde var. Bu geçmişe dair bir şey tabii. Bugün de içimden geçen birçok şarkı oluyor. Albümlerimde cover (önceden seslendirilen, farklı sanatçılar tarafından yeniden icra edilen ) şarkılara sıklıkla yer verdiğim için, şunu cover yapsaydım nasıl olurdu, bunu yapsaydım nasıl söylerdim gibi düşünceler daha çok.

“ASIL OLAN DAİMA ŞARKIDIR”

Rüya Çağla: “Asıl olan daima şarkıdır. Olay şarkıda özetle. Güzel, lezzetli bir şarkı kural tanımaz, oyunu bozar.”

– Müzik piyasası olduğu gibi görünen isimleri kolay kabul etmiyor. Genelde oyunu kuralına göre oynayanlar popüler oluyor. Bunun nedeni sizce ne olabilir?
Kendi halinde bir şeyler yapmaya çalışanın işi zor. Bir şekilde kendini göstermen gerekiyor. Oyunu kuralına göre oynamak her zaman geçerliydi. yetmişlerde ve seksenlerde şarkını denetimden geçirip televizyona çıkmak önemliydi mesela. Kural buydu. Doksanların başında ise -yakın tarih, bilir herkes- pop patlaması yaşandı. O zamanki kural bir imajının olması ve TV kanallarında sıklıkla görünüp bunun altını çizebilmendi. Şimdi baktığımızda o insanların bir ikisi haricinde hiçbirinin popülerliğinin kalmadığını görüyoruz. Popüler olmak kalıcı olmanın garantisi olamıyor maalesef. Böyle de bir paradoks çıkıyor ortaya. Şimdilerde malum, müzik dijital mecralarda. Oyunun kuralı artık buralardaki tıklanma sayısı. Gerçi milyonlarca tıklandığı halde sorsan kimsenin duymadığı şarkılar var. Tuhaf bir durum. Fakat şu bir gerçek ki asıl olan daima şarkıdır. Olay şarkıda özetle. Güzel, lezzetli bir şarkı kural mural tanımaz, oyunu bozar.

“-BİR GÜN HERKES 15 DAKİKALIĞINA MEŞHUR OLACAK-DÖNEMİNDEYİZ”

– Sosyal medyanın yaygın medyayı yok ettiği söyleniyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
– Artık bir şeylerden haberdar olma, bilgilenme ihtiyacı sosyal medya aracılığı ile karşılanıyor. Üstelik herhangi bir olaya hızlıca tepki verilip kamuoyu oluşturulabiliyor. Bunu yaygın medya ile yapabilmek imkansız. Her ne kadar bilgi kirliliğine maruz kalınıyorsa da bu hızdan ve sosyal medyanın gücünden vazgeçmek zor. Andy Warhol’un ‘birgün herkes 15 dakikalığına meşhur olacak’ sözüne geldik çoktan. İçerik üreterek herkes kendi meşhurluğunu yaşayabiliyor sosyal medyada. Gazeteler, tv’ler bile bu içerikleri kullanıyorlar kimi zaman. Çoğu medya mensubunun kişisel medyaları var. Bu bağlamda sanatla uğraşan insanların da yaygın medyaya fazla ihtiyaçları kalmadı. Kendi sayfaları, kanalları ile hedef kitlelerine doğrudan ulaşıyorlar. Gazetelerin o eski tirajları yok zaten. Okumanın yerini bakmak, seyretmek aldı. TV kanalları devam eder fakat bir zaman sonra basılı gazete sayısı iki üç taneyi geçmez gibime geliyor. Evimizdeki eski gazeteler efemera olur. Özenle saklayalım bence.

“REKABETİN OLDUĞU DÜNYADA GERÇEK DOSTLUĞU ARAMAMAK GEREKİYOR”

Sanat dünyasında gerçek manada dostluklar var mı? Müziğe başladığınızdan bu yana kimlerle dostluğunuz sürmekte?
Rekabetin olduğu bir dünyada gerçek manadaki dostluğu pek aramamak gerekiyor aslında. Karşılıklı kazanımlar doğrultusunda, dostluk adı altında ittifaklar, güç birlikleri kuruluyor çoğunlukla. Onlar da uzun süreli olmuyor pek. Herkes için geçerli değildir elbette ama istisnalar kaideyi bozmaz. Benim geçmişten bugüne, hâlihazırda dostluk sürdürdüğüm kimse yok sektör içinde. Stüdyo çalışmaları sırasında, TV çekimlerinde veya başka yerlerde karşılaştığım, bir arada olduğum meslektaşlarımla ortam gereği kaynaşmalar bir arkadaşlık, dostluk ilişkisine yol açacak yeterlilikte olmadı. Tanıdığım, bir yerde görünce selamlaştığım, ayaküstü konuşup hal hatır sorduğum isimler var sadece.

“OYUNCULUKTAN DA EKSİK KALAYIM DEDİM…”

– Hiç oyunculuk teklifi aldınız mı? Film ve dizilerde oynamak ister misiniz?
Birkaç film teklifi olmuştu seksenlerde. Hatta bir filmin senaryosu sanırım duruyor evde halen. Bildiğimiz şarkılı-şarkıcılı klasik Yeşilçam filmlerinin bir örneğiydi. Bazen kanallarda gezinirken rastlıyorum, “aaa bana gelen senaryo ya da bana teklif edilen konu bu” diyorum. Dinleyicilerim beni bir filmde görmek isterlerdi belki ama filmde oynamak için hiç hevesim, isteğim olmadı. Kabul etmedim bu yüzden. Ondan da eksik kalayım dedim. Şimdiden sonra ister miyim? Bilemiyorum doğrusu. Ufukta da cesaret verecek bir teklif görünmüyor ki.

“HENÜZ KAYBEDİLMEMİŞ NE VARSA SEKSENLERDE…”

– Seksenleri özel kılan sizce neydi?
Milenyum çağı düşlenen parlaklıkta geçmiyor maalesef. Türlü hayal kırıklığı, ümitsizlik, gelecek kaygısı… Çoğu insan geriye dönmek, kaygısız bir çocuk ya da genç olduğu en yakın zamana kaçmak istiyor sanırım. Seksenler bu kaçışın ortak mekânı. Henüz kaybedilmemiş olan ne varsa orada zira. Onları özlüyorlar. Sosyal medyanın varlığı böyle ortak duyguları hızlıca yaymayı sağlayınca seksenler bir özlem nesnesi haline geldi. Hatta daha sonraki yıllarda doğmuş olanlar bile seksenlerle bir şekilde bağ kurarak hiç yaşamadıkları o zamanlara özlem duyuyorlar. Doksanları da dahil edebiliriz buna aslında. Bu özlemi giderme aracı ise o zamanların şarkıları. Bir tür terapi yapıyor şarkılar.

“BİRÇOK OLUMSUZLUĞUNA RAĞMEN RENKLİ YILLARDI…”

Ben seksenleri bir genç olarak yaşadım. İçinden geçerken özel yıllar olarak hiç düşünmedim doğrusu. Fakat başından sonuna çok iyi hatırlıyorum. Her şey şahane değildi elbette. Öyle bir dünya hiç olmadı zaten. Fakat birçok olumsuzluğa rağmen hayattan alacaklı olduğumuza inandığımız, yeniliklerle tanıştığımız, modaya pek bir uyduğumuz, henüz dijitalleşmediğimiz, henüz bu kadar yalnızlaşmadığımız, kalabalık, umutlu, coşkulu, müzikli, sinemalı, renkli yıllardı seksenler. Bugünden bakınca tüm bunlar özel kılıyor belki de.

– 90’larda yaptığınız Arkadaşça adlı kasetinizin plak formatında basılacağını duydum. Bu konudan bahseder misiniz biraz?
Birkaç ay önce, albümün haklarına sahip olan firma tarafından aranarak albümün plak olarak basılmak istendiğini öğrendim. Bunun üzerine karşılıklı görüşüldü, birtakım kararlara varıldı. Fakat akabinde albüm başka bir firmaya devredildi. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu şeklinde başlayan bir süreç oldu benim için. Plak basımını albümü devralan firma gerçekleştirmek istiyor şimdi. Üzerinde çalışmaya başladılar. Takipteyim ben de. Zamanında yaptığım 3 tane plağım var, şu saatten sonra plağımın basılması bir ilk gibi heyecan verici olmaz benim için esasen. Bu yüzden kendi adıma değil fakat “albümün plak formatını koleksiyonlarına katmak isteyebilecek dinleyiciler ve özellikle de albüm” adına bekliyorum piyasaya çıkmasını. Çünkü bunu hak ediyor.

“HER FURYANIN BİR DOYMA NOKTASI VAR”

– Peki, eski albümlerin plak olarak yeniden basımı konusunda düşüncelerinizi sorsam?
Bir plak furyası var son yıllarda. Sadece kaset ya da CD baskısı olan albümlerin plak olarak basılmasının müzik severler, koleksiyonerler için sevindirici olduğunu görüyorum. Müziğin internetten dinlendiği zamanlarda bir albüme dokunabilmek güzel ve ayrıcalıklı bir şey. Tabii ki sanatçıların haklarının da göz ardı edilmemesi gerekir. Bu da önemli. Her furyanın önünde sonunda bir doyma noktası olur ve sonra düşüş başlar ve biter. Bu nedenle bir yandan olumlu bakarken diğer yandan “gitgide azalarak bitecek mi acaba” diye de merak ediyorum.

“BENİ YENİ KEŞFEDEN GENÇ DİNLEYİCİLERLE ORTAK BİR ŞARKIDA BULUŞACAĞIZ”

– Yeni bir çalışmanız var mı?
Olacak, hazırlık yapıyorum. Dinleyicilerim bu konuda ısrarla sormayı hiç bırakmadılar. Onlara net yanıt veremediğim için hep mahcuptum. Fakat bunca zaman ara vermişken iş olsun diye ortaya çıkmak da istemedim. Teklifler yapıldı, şarkılar gönderildi, öneriler, fikirler sunuldu geçen süre içinde. Halen de oluyor bunlar. Liste gönderenler var, şunları söyleyin diye. Beni yeni keşfeden genç dinleyiciler de şöyle bir şey yapın, şu tarz söyleyin şeklinde fikirlerini sunuyorlar mesela. Bu benim için ayriyeten memnuniyet verici bir durum. Önemsiyorum, hepsine kulak veriyorum. Herkesin gönlünü yapabilmem imkansız ama ortak bir şarkıda buluşacağımıza inanıyorum.

“SONSUZ BİR GENÇLİK NE MÜMKÜN!”

– Sizi tanıdığımızdan bu yana hep genç kaldınız. Nedir bunun sırrı?
Teşekkür ederim öncelikle. Ne güzel bunca yıl sonra bile genç addedilmek. Sağlığıma özen göstermeye çalışmanın dışında hiçbir özel çabam olmadı bu konuda. Bedenimi ve beynimi dinç, zinde tutma gayretindeyim sadece. Sonsuz bir gençlik ne mümkün. Hiç olmazsa bir noktaya kadar ancak bu şekilde idare edebilirim diye düşünüyorum.

“MÜZMİN BİR ÖĞRENCİYİM”

– Geçen bunca yıl size neler öğretti?
Müzmin bir öğrenciyim ben. Öğrenmek hiç bitmiyor zira. Hayattan neler öğrendim neler derken öyle bir şey oluyor ki hükmü kalmıyor öncekilerin sanki. Belirli köşe taşları yerinde dursa da kimi hayat bilgisi yeniden kurgulanıyor ve insan önünde sonunda kendi kıymetini bilmeyi öğreniyor. Eh, iyi bir öğreti sayılır bu da.

– Sizi sevenlere son olarak neler söylemek istersiniz?
Beni unutmadıkları, vazgeçmedikleri, izimi sürdükleri; sevgilerini ve ilgilerini bugünlere taşıdıkları için sağ olsunlar, var olsunlar. Her birine ayrı ayrı içten selamlarımı, sevgilerimi sunuyorum.

Kaynak: https://www.kobiyasam.com.tr/2021/12/18/ruya-cagla-ruya-cagla-populerlik-kaliciligin-garantisi-olamiyor/

Yorumlar: (0)

henüz yorum yok

Neler Yeni ?


Son Yorumlar

2022-10-25 Rüya Çağla - SEVDADIR BU KALBE DOLAN » Mükemmel Bir Çalışma Keşke yeni albümler gelse » zahidce.arabesk